top of page

İnsan; Bir Kaynak mıdır? Yoksa Kıymet mi?

Yazarın fotoğrafı: ysngngrysngngr

Bir an durup düşünelim: İnsan nedir? Bir kaynak mı, bir kıymet mi? Kapitalist sistemin bize dayattığı terminolojiyle “insan kaynağı”, soğuk ve hesaplı bir ifadeden öteye geçemiyor. Bir su kaynağı gibi tüketilen, bir maden ocağı gibi kazılıp çıkarılan bir şeymişiz gibi. Oysa insan, doğası gereği ne tüketilir ne de kazılıp tükenir. İnsan, keşfettikçe büyüyen, paylaştıkça çoğalan, düşündükçe derinleşen bir varlıktır.


Kapitalizm insanı bir kaynak olarak gördüğünde, onun özüne zarar verir. Performans tablosunda bir rakam, üretim hattında bir dişli haline getirir. Oysa insan, sadece işleviyle tanımlanamaz. Hayal kuran, düşünen, sorgulayan bir canlıyı yalnızca üretim hattına hapsetmek, gökyüzüne yükselmek isteyen bir kuşu kafese koymaktan farksızdır. Bu sistem, insanın yaratıcılığını ve duygusal derinliğini görmezden gelerek onu kendi özünden koparır.


Ama ya insan kıymet olarak görülebilseydi? Bunu bir hayal edelim. Bir işyerinde her bireyin yalnızca yetenekleri için değil, varoluşuyla kıymetli olduğunu hissettiği bir düzen. Yaptığın işin ötesinde, yalnızca orada olduğun için bir anlam taşıdığın bir dünya. Bu, insanın kendini daha değerli hissetmesine, daha mutlu ve daha verimli bir hayat sürmesine olanak tanırdı.


Bir demir madeninden ya da bir petrol yatağından insanı ayıran şey, onun içsel derinliğidir. Demir madeni, fiziksel bir ihtiyacı giderir; insan ise ruhsal susuzluğu dindirir. Bir petrol yatağı hammaddeler sunar; insan ise anlam yaratır. İnsan, kendisine değer verildiğinde, bir kaynak olmaktan çıkar ve tüm potansiyelini gerçekleştiren bir kıymete dönüşür.


Kapitalist sistem insanı kaynak olarak görmeseydi neler değişirdi? Öncelikle, insanlar kendilerini işlerinin bir parçası olarak değil, işlerini anlamlandıran bir bütün olarak görürlerdi. İş yerleri, yalnızca görevlerin yerine getirildiği mekanlar olmaktan çıkar; insanların birbirine bağlandığı, paylaştığı, büyüdüğü alanlara dönüşürdü. Verimlilik, artık baskı ve rekabetle değil; ilham ve iş birliğiyle sağlanırdı. İnsanlar işlerinde daha mutlu olur, yabancılaşma yerine aidiyet hissi güçlenirdi.


Belki de en önemli soru şudur: İnsanlar olarak, neden kendimizi bir kaynak gibi görmeyi kabul ettik? Belki de bizi “insan kaynağı” olarak adlandıran sistemin diliyle konuşmaya başladıkça, kendi kıymetimizi unutmaya başladık. Ama durup yeniden düşünmenin zamanı gelmedi mi?


Kendimize şunu hatırlatmalıyız: İnsan, bir kaynağın tükenebilirliğiyle değil, bir kıymetin sonsuz potansiyeliyle tanımlanır. Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsak, önce bu temel anlayışı değiştirmeliyiz. Kendimize ve başkalarına kaynak gözüyle değil, kıymet nazarıyla bakmayı öğrenmeliyiz. Çünkü insan, bir sistemin dişlisi olmaktan çok daha fazlasıdır. İnsan, hayal eden ve hayalleriyle dünyayı dönüştürebilecek bir varlıktır. İşte bu yüzden, insan bir kıymettir; hem de en değerlisinden.


                       photo by ysngngr - yasin güngör
                       photo by ysngngr - yasin güngör

bottom of page