Işık izleri, bir nehrin akışı gibi. Gecenin ortasında, taş kemerlerin yorgun tanıklığında akıyorlar. Kemerlerin durağanlığına karşılık ışıkların hareketi, insan yaşamının bir özeti gibi: Kaotik, hızlı ve anı kaçırmaktan korkarak ilerleyen.

Neden hep bu kadar acelemiz var? Belki de yanıt, geçmişin ağır taşlarının arasından bizi gözleyen dinginlikte gizlidir. Bir zamanlar bu kemerlerden su akardı; sabırla, yavaşça, varacağı yere ulaşmanın bilinciyle... Şimdi ise bir hız çağının içindeyiz. Her şey bir hedefe varmak için yarışırken, o hedefe ulaştığımızda ne yapacağımızı unuttuğumuz bir koşuşturma.
Hayat bir fotoğraf karesi kadar kısa. Ve işte, bu karede duran taş kemer bize bir şeyler söylüyor: Dur... Seyret... Hisset... Belki de gerçek yaşam, hızla geçen ışıkların arasında değil, onların durduğu anlarda gizlidir.
Sükunet, insanın özüdür. Hız bizi yalnızca bir yere götürür; oysa sakinlik bizi kendimize. Ne zaman ki bu gerçeği hatırlarız, işte o zaman yaşamın anlamını yakalarız. Bu kemerler gibi, zamana direnen bir varlık olabiliriz. Yorgun ama huzurlu, geçmişin bilgeliğini taşıyan ve geleceğe sabırla bakan...
Hayatın hızını yavaşlat. Çünkü zaman seni beklemez; ama sen, onu hissetmenin sanatını öğrenebilirsin...