Doğru ve yanlış arasında bir dünya var. O dünya, gri tonlarla boyalıdır. Ne saf beyazdır ne de kapkaranlık siyah. İnsan o tonların içinde kaybolur, ama belki de en büyük cevap, o belirsizliğin tam ortasında saklıdır.
Doğrunun ve yanlışın sınırları, hiçbir zaman düşündüğümüz kadar net olmamıştır zaten. Her doğru bir aynadır; yansıttığı gerçeklik, bakan kişinin durduğu yere göre değişir. Sana doğru gibi görünen, başkasının gözünde yanlışa dönüşebilir. Zaman, bu yansımaları sürekli ters yüz eder. Bugün yanlıştı dediğin bir adım, yarın seni en doğru yere taşıyan yol olur.
Hayat, bir kum saati gibi akar. Doğru ile yanlış taneler misali yer değiştirir; biri yükselirken diğeri yok olmaz, sadece şekil değiştirir. Bazen denizdeki gelgitler gibi dalgalanır bu kavramlar. Doğru, kıyıya vururken arkasında yanlışların izini bırakır.
Ama tüm bu yanılsamaların ötesinde bir yer var: Sevginin ve anlayışın, adaletle buluştuğu bir nokta. İşte orada herkes için doğru birdir. Geriye kalan tüm doğrularımız ve yanlışlarımız ise yalnızca birer yansıma, birer yanılsamadan ibarettir.
Ve belki de bu yüzden, içindeki sesi dinlemelisin. O gri tonların ortasında bir kalp atışı vardır ki, seni daima ışığa yönlendirir. İnsan her şeyi yanlış anlayabilir; doğruyu bulmak bazen sadece hissetmekle ilgilidir. Çünkü kalpten gelen bir doğru, hiçbir aynanın yansımasında kaybolmaz.
Parmaklıklar arkasında şehir, gri tonların somut bir yansıması; tıpkı doğru ve yanlışın belirsizliğinde olduğu gibi. Ardındaki Galata Kulesi, ışığa yönlendiren bir kalp atışı misali, sevgi ve anlayışın buluştuğu o nokta adeta.
"O dünyada buluşmak dileğiyle…"
