Her ilişki, insanın kendi varoluşuyla yaptığı bir anlaşma aslında. Her bir aşaması, insanı kendisiyle yüzleştiren bir ayna. Ve o ayna bazen büyüleyici, bazen rahatsız edici, bazen de hakiki bir huzurun resmi gibi. Sanki o an, ruhunda eksik bir köşe tamamlanır. Ama gerçekte ne tamamlanma vardır ne de kusursuzluk. Yalnızca bir yanılsamadır bu: İki aynanın birbirine tutulduğu bir oyun.
İlk bakışlarda büyü vardır. Size bakar ve sanki ilk defa sizi olduğunuz gibi gören biri vardır. O gözlerin içinde kaybolmak istersiniz; çünkü orası kendinizi yetersiz hissetmediğiniz tek yerdir. Ama bir aynanın sizi sonsuza kadar güzel göstermesini beklememeli. Gerçek, aynanın arkasında saklıdır; ve o gerçek, elbet bir gün çatlaklardan sızacaktır…
Kusurlar görünmeye başladığında, savaş başlar. İlk adımı kim atacak? İlk sözü kim bozacak? İki ruh, bir halatı iki ucundan çekiştirir gibi. Aşk, bazen bir şarkıyı birlikte söylemektir, bazen de iki suskunun birbirine sabretmesidir. Ve işte o an, büyünün yerini çıplak gerçek alır. "Gerçekten bu muyuz?" diye sorarsınız. "Yoksa sadece olmasını istediğimiz kişiler miyiz?"
Bir gün, tartışmalar susar, fırtına diner. Ama geriye kalan şey huzur değil, sessizliğin bir başka biçimidir. Bu sessizlik, boş bir odanın yankısı gibidir. Kendinle baş başa kalırsın, ama yanında biri olduğu halde. O an anlarsın: İlişki, karşı tarafla değil, kendinle yapamadığın barışın mücadelesidir.
Ve sonra bir seçim yaparsın. Ya bu çatlak aynayı yere fırlatır, geride sadece cam kırıkları bırakırsın. Ya da eline alır, çatlakların da bir hikaye anlattığını kabul edersin. Çünkü sevgi, o hikayelere dokunabilme cesaretidir. Kusurların estetiğinde güzelliği bulabilmektir. Partnerinin kusurlarını sevebildiğin kadar kendini de affedebilmektir.
Aşk, büyük bir tiyatro değildir. Havai fişeklerin yerini yıldızlar aldığında, kalabalığın sustuğu ve sahnede yalnızca iki kişinin kaldığı bir oyundur. Maskeler düştüğünde, asıl hikaye başlar. Ve o hikaye her zaman güzel değildir. Ama güzellik dediğin şey zaten, sadece çirkinliğe bakıp görebildiğin bir anlam değil midir?
Belki de insanın asıl hatası, fırtına dindiğinde kalan sessizlikten korkmasıdır. Oysa gerçek sevgi, o sessizlikte gizlidir. İki kişinin, hiçbir kelime söylemeden varlığını paylaşabildiği yerde. Çünkü sevgi, çatlak bir aynanın karşısında bile kendini güzel görebilmektir. Ve o ayna, kırıldığı kadar bütün, bütün olduğu kadar gerçektir.
